Her yıl 1-7 Ekim tarihleri Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu yıl “Camiler ve Din Hizmetine Adanmış Ömürler” temasıyla kutlanacak olan hafta boyunca camilerin medeniyetimizdeki yeri ve önemi üzerinde durulacak, din hizmetine emek vermiş örnek şahsiyetler hatırlanacaktır. Aziz milletimizin cami ve Kur’ân kurslarımızın ihyâsı için gösterdiği destek ve fedakârlıklar hayırla yâd edilecektir. Bu hafta vesilesiyle sizlere “ Şehirlerin manevi kalbi camiler…”den bahsetmek istiyorum:
Bütün dinlerde mabetler, inanılan varlığa karşı toplu veya bireysel dini görevlerin yerine getirildiği, ibadetlerin ifa edildiği, kişinin kendisini yüce Yaratıcısına yakın hissettiği özel mekanlardır. Bu yerler, ilahi alemle, dünyevi alemin kesiştiği, insanın ruhi ve manevi hayatını takviye ettiği ulvi mekanlardır. İlk insan ilk Mabedi yani Kabe’yi inşa etmiştir. Bu da gösteriyor ki insan mabetsiz ve ibadetsiz yapamaz. Her inanca göre ibadetlerin yapıldığı yerlere farklı isimler verilmiştir. Bizler Müslümanlar olarak mabetlerimize “mescid” ve “cami” ismi vermişiz. Mescid; “secde edilen yer” anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz mescitler Allah’ın’dır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”(Cin, 72/18.) Cami kelimesi ise “toplayan, bir araya getiren” anlamına gelir. Cami kelimesi başlangıçta sadece Cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılan “el-mescid’ül-cami” tamlamasından kısaltılarak alınmıştır. Daha sonra Cuma namazı kılınan büyük mescitlere bu isim verilmiş, küçük çaplı olan ibadet yerleri de mescid olarak anılmıştır.(DİA,VII,46.)
Bilindiği gibi İslam tarihinde inşa edilen ilk mescid, Medine yakınlarındaki Kuba Mescidi’dir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) hicret esnasında, kendisi de bizzat çalışarak bu mescidi inşa etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Kuba Mescidi ve orada bulunanlardan övgü ile şöyle bahsetmiştir: “…İlk günden temeli takva/ihlas üzere kurulan mescit(Kuba Mescidi), içinde namaz kılmana daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.”(Tevbe, 9/108.)
Takva Mescidi Kuba… Temelleri aşkla, takva/ihlasla atılan, harcı muhabbetle karılan bir mütevazi mescid.
Sonra Medine…
Ve.. Peygamber Mescidi… Allah Rasulü kendi evinden önce Allah’ın evini yapıyordu. Vahyin merkezini inşa etmek için kolları sıvadı. Medeniyetin ocağı tütmeye başlayacaktı. Kainatın Efendisi şehrin ruhuna el atıyordu. Yesrib Medine oluyor ilk temele vurulan kazmayla…Artık Medine şehirlerin en güzidesi oluyor Peygamber mescidinin inşasıyla… Bu Mescid kubbesiz, minaresiz, çatısız, halısız ve şatafatsızdı ama temelinde takva, harcında samimiyet duvarlarında teslimiyet, zemininde cihad ve gayret ruhu vardı. Bu mescid, sıradan gibi gözükse de içindekiler -haşa- sıradan değildi. Öyle ki bu mescid, yeni bir neslin, bir toplumun ve devletin/ümmetin inşa merkezi olacaktı. Ebu Bekirler, Hz. Ömerler, Hz. Osmanlar, Hz. Aliler, Ebu Hureyreler, Musab Bin Umeyrler, Sa’d bin Ebi Vakkaslar…Daha niceleri yetişecekti bu mescidin gölgesinde… O seçkin insanlar, gayretle mescidin tuğlasını taşıyorlardı aşkla ve şevkle. Allah da o evde yeni bir neslin ve devletin inşasını nasip edecekti Alemlerin Efendisine. Bu mescidde neler olmayacaktı ki? Eğitim ve öğretim de olacaktı, mahkeme de kurulacaktı. Savaş oyunları da oynanacaktı savaş kararlarının alındığı karargah da olacaktı. Dertler orada dinlenecek, yaralı gönüller orada tedavi edilecek, nikahlar kıyılarak sevenler kavuşacak, taziyelerle acılar paylaşılacaktı. Nitekim böyle de olmuştu…
Hz. Peygamber(s.a.s.)’in mescitlerin yapımına bizzat öncülük etmesi ve “kim dünyada Allah için bir mescid yaparsa, Allah da ona cennette bir köşk ihsan eder.”(Buhari, Salat, 65.) buyurması camilerin imar ve inşasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe, 9/18)
Şurası unutulmamalıdır ki; Allah’ın mescitlerinin imarı iki türlü olur:
- Maddi İmar
- Manevi İmar
Maddi imar; camilerin inşası ve ibadete hazır hale getirilmesidir. Manevi İmar ise; cemaate devam etmek, asıl fonksiyonu olan eğitim ve öğretimi devam ettirmek ve cemaatin sayısını çoğaltmaktır. Camilerimiz ne kadar büyük olursa olsun, halısı avizesi ve tefrişatı ne kadar muhteşem olursa olsun cemaatsiz camiler, gençlerden yoksun camiler boynu büküktür, manen ma’mur değildir.
Camiler, birlik ve beraberliğimizin teminatıdır. Camiler, İslam yurdunun simgesidir. Camiler, ruhsuz şehirlerin adeta ruhudur. Camiler, mahallenin ve sokağın kalbidir.Camiler, kardeşliğimizin canlı örnekleridir. Camiler, ben’in biz’e biz’in bir’e dönüştüğü kutsal yerlerdir. Camiler, bizim maneviyatımızı besleyen damarlar gibidir. Camiler, Kabe’nin birer şubesidir. Yeryüzünde Allah’a en sevimli gelen yerlerdir.
Camiler, ilim ve irfan ocağıdır. Camiler, bağımsızlığımızın tescilli mühürleridir. Tıpkı Fransız işgaline karşı Sütçü İmam’ın camide minberden bağımsızlık ateşini yakmasında olduğu gibi, Kurtuluş Savaşında Mehmet Akif Ersoy’un Anadolu’da cami cami dolaşıp ateşli vaazlarla halkı galeyana getirmesinde olduğu gibi, emperyalist güçlerin 15 Temmuz gecesi bu cennet vatanı işgale yeltendiklerinde minarelerden yükselen salalarla işgale direnen halkımıza cesaret verdiği gibi...
Onun için diyoruz ki camilerimizin kıymetini bilelim. Bu vesileyle geçmişten günümüze camilerimizin maddi ve manevi îmârı için gayret gösteren hocalarımızdan ve kardeşlerimizden ahirete irtihal edenlere Yüce Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyor, ayaklarınız Allah’ın evi camilerden kesilmesin! Diyerek dua ve temenni ile bitiriyorum.
Muharrem DUTAR